Ocak 19, 2012

mesele sadece Hrant değil!


mesele devletin aymazlığı, iki yüzlülüğü, kendini kayıran poli-yüzlülüğüdür!
Hrant, Nedim, Başbuğ ve dahası sürahiyi taşıran, çağlatan damlalardır..
Bugünkü yürüyüş Hrant başlığında, Türkiye'deki her bireye adalet içindir!
Kim katılabiliyorsa, kimin yolu geçiyorsa, haydi sokağa!
Taksim meydani elmadağ yönünde toplanılıyor şu saatlerde. Yürüyüş Agos'a doğru.. sessiz ve pankartsız..

Ocak 17, 2012

hadi !

doymamış etler, doymamış egolar güruhu muyuz, bi duralım artık!
neyi neden arıyoruz, aynaları kırmayalım, yeter!
ne zaman doyacak bu bünye, neyin daha iyisi, daha fazlası!
anlamsız açgözlülüğümüzü görünce..
orada kusmaya başlayacağız!

günden güne büyüyen tıkanık bi düğüm var ya içimizdeki, hani her sabah birlikte uyanıp, bazen akşama kadar oyalayıp kendimizi, fark etmez olduğumuz..
işte ne zaman kusarsak doymazlığımızdan,
ne zaman yüzleşirsek peşinden koştuğumuz ile aslolan arasındaki farkla,
ve ne zaman farkedip yüzleşirsek aslolanın ellerimizde kalan kanıyla,
o zaman çözülmeye başlayacak o tıkanıklık..

iyileşme başlayacak bünyede, huzur kapıları aralayacak..
ve uyanmaktan korkmayacağız o zaman günden güne..

Ocak 15, 2012

hayatı ıskalama lüksün yok senin!

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.
Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan “Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?” diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.
Sen, “Ama senin için şunu yaptım” derken o, “şunu yapmadın” diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın. Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. “Peki o ne yaptı” deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.
Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. “Acılara tutunarak”yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurkende mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası…
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir. Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeterki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve ozaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini…
Nazım Hikmet Ran

Ocak 10, 2012

imza; bi dost..

Rüyama geldin, hoşgeldin. Bu sefer sabah uyanınca hatırlıyordum.

Yarı açıktı gözlerin, yarı açık gözlerle bile olsan dışarı atmıştın kendini, bir tekneye ve bir odaya.. zordur seni çıkarmak dışarılara, şaşırdım. Siz de gelin, dedin; bir daha şaşırdım. Sahi hangi şehirdeydik, neresiydi gittiğimiz deniz? Kat kat merdivenleri vardı teknenin. Kardeşimi de almamı tembihledin sıkı sıkı, tanımıyorsun çok, ama seversin onu. Şimdi senin boyunda, tanımazsın yanından geçsen.

Canın yanıyor gibiydi rüyamda. umarım iyisindir..

Ocak 02, 2012

daily illusion



İlüzyon deyince aklıma Ernst Bloch'un bir vecizesi geldi;

"When I get up in the morning, my daily prayer is, grant me today my illusion, my daily illusion. Due to the fact that illusions are necessary, have become necessary for life in a world completely devoid of a utopian conscience and utopian presentiment."

“Something’s Missing"



fotoğraf: kemiKsiz/ assos, '09

gerçek?

Ne kadar doğru!
Nereden alıntı bilmiyorum ama Nilay Örnek yazmış, habercilik camiasına dair; “Bu tür olaylarda (...) gelen ilk haberler önemlidir. Sonra ‘bir akıl’ toparlanır ve gerçek ölür”,diye.

Toplumsal olduğu kadar, bireysel ölçekte de çok doğru değil mi bu ifade! Farkında olmadığımız ama elimizin kolumuzun yaptığı birşey, ilk farkındalıkla gelen mutluluk, öfke, huzur, hırs, heyecanı, o her ne ise normalleştirip yitirmek! dengede hissetmek, ben de normalim, herkes gibiyim hissiyatının bünyeye yerleşmesi için belki de. Ya da nedeni ne olursa olsun..
istediğimiz gibi görmek adına, algıyı, salt gerçeğin bizde ve belki başkalarındaki yansımasını değiştiriyoruz.
Farklı yerlerden, başka gözlerden bakmak da güzel ve lazım da; haberin, yaşamın, olanın gerçekliği yitmeden! Ya da sadece işimize gelen bölümünün gerçekliğini ayırıp, kayırmadan.. Çevremizde yeterince ilüzyon var zaten..