Temmuz 06, 2010

Nişantaşı’nda yin..


Biraz erken gidiyorum derslere. Başlamadan önce Yogaşala’nın içinde olmak hoşuma gidiyor. Dolanmak, müziği ayarlamak, salonu havalandırmak.. Herkes gelince, kapanıyor sürgülü kapı. Yerleşmeye başlıyor insanlar kendi içlerine. Ağırlıklarına teslim olup, usulca yumuşatıyorlar gergin kasları, bir bir.. Asıl zor olan, Nişantaşı’nın en işlek caddelerinden birinin gürültüleriyle bunu yapabilmek. Kendini dinlemeye çalışırken arkada beliren bir korna sesi! Akabinde gevşeyen omuzlar.. İnsanların uğultusu, arabaların tekerleri.. sen aklından geçenlere bakıyorsun.. bi süre sonra ani bi ses gelmedikçe belki, umursanmıyor tüm kargaşa.. orada ne olup biterse.. olsun, aksın.. Bu kadar koşturmanın içinde, kendiyle kalabilme lüksü insanın ne basit ama ne zor! Einstein’ın gözünü seveyim, demiş ya “basit zordur”.. Herkes poza girince, ben de sınıfın içinde olan bitenlere bırakıyorum kendimi. Bazen kendime uğruyorum,havadaki tat bazen huzur, bazen melankoli.. Herkesin enerjisi havadaki ebru gibi, birbirine dolanıyor, bulandırmadan.. Seviyorum Nişantaşı’nda yin’i.. an’daki çileği.. Temmuz ayında haftada 4 gün ordayım ben, beklerim. Salı-Çarşamba 18:30, cts 12:30, pzr 13:30 ..



fotoğraf: kemiKsiz, göcek / haziran 2010

2 yorum:

  1. An olan çileği tadarsın inşalah kemiksiz..ana varır , nurun tadını alırsın..

    YanıtlaSil
  2. İkinci perşembe ve ikinci Yin Nişantaşında kemiKsiz ile ve sel korkusu, tatil zamanı demeden Yine gönül verip gelenlerle paylaşılan bir perşembe akşamı daha. Dersin sonunda anlıyorum ki keyif alan ve anı yakalayan tek ben değilim; herkes gönülsüz ayrılıyor Şala'dan. Ve asansörde dedikodun yapılıyor: "Daha önce adını hiç duymamıştım; hem de çok genç ama çok iyi hocaymış" kıvamında:))) Çok sıradışı birinden bayrağı devralmak gibi ciddi bir handikapla başlamış olsanda Nişantaşı derslerine bil ki çok sevildin.

    YanıtlaSil