Aralık 31, 2009

2010

2000 defa 10 dilek hakkınız olsun..
10 ayda, 20 ay gençleştiğiniz bi yıl olsun..
2010 tane yeni kelime öğrenip, cümle içinde kullanın..
20/10=2 kişi olup bu yılı aşk içinde geçirin
20-10=10 üzerinden 10 numara sağlıklı olun..

Bi de aslında kalıplara, -meli-malı’lara, küçük hesaplara taviz vermeyin..

MUTLU SENELER !!

ne oldu burda ??

Biraz darbeli bi yıl oldu; inişler çıkışlar, kendinden kaçışlar..
Anladım, anlamadım, biraz kandım, dön dolaş kendimi aradım, kuyruğumun peşi misali..
Oldu mu bilmiyorum, hiç emin değilim açıkçası ama olmasa da bu da yol, öyle diyo büyüklerimiz..
Başka şeyler de var, hani senelerdir dilimdeydi , şimdi elimde yoga hocalığı misal.. becherovka misal..
hükümete uyuzluğa devam! Bir sene de doğru dürüst bi yönetime kavuşabilecek miyiz acaba?
Uzun senelerden sonra herhal en çok içtiğim, döktüğüm yıl oldu 2009, insanlar şaşırdılar, yarasınn..
biraz karadeniz’i, daha çok ege’yi, kalmayı, gitmeyi, denizde bile ağlanabileceğini, ah’ı, akabinde gülmeyi, içimin yanmasını, daha çok affetmeyi ve affetmenin aslında benden sorulmadığını, hayata getirdikleri ile eyvallah demeyi, insanların bendeki değerlerini, tutarlılığın her zaman “doğru” olmadığını, zaman zaman kırmayı, orkidenin 1 buçuk sene sonra da açabileceğini, fazla kahvenin selülit yaptığını, dünyanın küçük olduğunu, ummadığım zamanda cebimde pırıltılar bulabileceğimi, dostlarımı, sandıklarımı, Santana’yı, korkularımı vb. vb. gördüğüm bir yıl oldu..

Böyle bakınca iç açmayanlar da yok değil hani! ama herşey zıddıyla var olurmuş.. şimdi aydınlık çağa giriş yapıyoruz diye düşünelim.. süreçsiz ne değişir bu hayatta bilmem, 1 gün de kendi içinde bir süreç midir, yoksa aynı anda milyonlarca umut sinerji yaratıp, bizi hayırlara çıkartır mı her türlü, onu da bilemedim..

Ama bu sene lüffen(!) dediklerim var.. olur mu misal peru’ya gider miyim ya da damien amca buraya gelir mi? bi de aşure yapmayı öğrenmek istiyorum. Ebru teknemi bari bu yıl açabileyim, bi de yelken öğreneyim.. boğazdaki konserlere deniz locasından kulak kabartayım.. daha gelir bunun devamı..

yoga dialogları..


Aralık 30, 2009

çığlıklar geçti üstümden, bulutlar geçti..

sensiz yaşamaya alıştırdılar galiba
özledim ruhumu..

Aralık 29, 2009

nightmare before christmas!..

Just because I cannot see it, doesn't mean I can't believe it!

Aralık 25, 2009

herşey “abbey road” ile başladı..

Geçen gün sevgili arkdaşım kendi yaptığı kartpostalları gösteriyordu ki; bi baktım en üstte Abbey Road’un malum kapağı. Konuya haiz olmasının sebebi arkada görünen kaplumkurbağa imiş, yani kartpostalların genel özelliği. Neyse.. fotoğrafta paul’ün ayakları çıplak! Konu buradan açıldı ve aldı yürüdü..
Daha önceden de duyduğum, araştırmaya kendi kendime karar verdiğim ama beynimin süpürgeliklerine kaçmış bir konuydu bu; is paul dead? İnternette birkaç adres var bununla ilgili. Yazının sonunda belirtirim de zaten cevabı soruda gizli..
Okumaya başladığımda gördüm ki, sitelerden birinin konuya peşrevinde de aynı ifade var ; “Herşey Abbey Road ile başladı".. Amcalar der ki; 1966’da bir trafik kaasında paul mccartney ölmüş ve yerine ona tip ve müzikal olarak benzerlik gösteren başka biri geçmiş.. Abbey road piyasaya çıktığında, kapağında paul’ün çıplak ayaklı olması ve adımının diğerlerine göre ters olması dikkat çekmiş (eleştirel düşüncenin yuvası olacak yer!). kapak biraz daha incelendiğinde john’un kıyafeti bir din adamına, ringo bir levazımatçıya ve george da bir mezar kazıcısına benzetiliyor. Arkada görünen kaplumkurbağanın plakasının 28IF olmasına dikkat çekiliyor ve kapağın kurgulanmış olabileceği belirtiliyor. Ve albümün yayınlanmasının ardından dedikodular başlıyor.
Söylenen o ki; paul 9 kasım 1966’da Sgt. Pepper’s Lonely hearts club band albüm çalışmaları sırasında sinirlenip stüdyodan çıkıyor ve akabinde atladığı motoruyla kaza yapıyor. Bu sonuca da bazı şarkı sözlerinden varılıyor. Misal; "He didn't notice that the lights had changed" ("A Day in the Life") ya da He then crashed into a lamp-post (a car crash sound is heard in "Revolution 9" and "A Day in the Life"). He was pronounced dead on a "Wednesday morning at 5 o'clock as the day begins" ("She's Leaving Home") vb.. Bu arada kazaya ait herhangi bir resmi kayıt yok. Bunun savunması olarak da, konuyu Beatles’ın gizli tutmak istemesi gösteriliyor.
Beatles üyeleri ise konuya bi çılgınlık olarak baktıklarını söyelyip, açıklama bile yapmıyorlar.
Paul’ün benzerinin bulunması için düzenlenen yarışmayı kazanan isim olarak William Shears Campbell, Billy Shears, gibi isim kombinasyonları havada uçuşuyor. Bu yarışmanın yapıldığı ama sonuçlarının açıklanmadığı bilgisi de atlanmıyor. Bu sıralarda Russell Gibb’e (Detroit semalarından bir DJ) öğrencilerinin birinden bir haber geliyor ve revolution 9 un fonunda gizli bir mesaj olduğunu söylüyor. Bunun üzerine amca şarkıyı kendi pikabında dinleyince, arkada “turn me on, dead man, turn me on, dead man” namelerini duyuyor ve araştırmaya başlayarak şarkılar, albüm kapakları ve filmler üzerinde çalışıyor. Tabiri caiz ise ortamı alevlendiriyor. 1979 yılında Beatles uzmanı Joel Gasiler ve Dave Fox “Is Paul Dead? Turn me on dead man” isimli bir radyo programı hazırlayarak, konunun dibine vurmaya karar veriyorlar. Sgt. Peppers ile başlayıp Let it be ile biten program müthiş yankı uyandırıyor. Programda tüm albümlerin üzerinden gidilerek aşrkıların geri plandaki sesleri ve dolayısıyla ordaki ipuçları dinletiliyor. Daha önce değinilmemiş noktalardan bahsedilince, program birçok Beatles hayranının ilgisini çekiyor. Bu bilgileri toparladığıım siteden ayı zamanda bu kayıtlar da temin edilebiliyor.
www.ispauldead.com. bi de şöyle bir şey var; www.paulisdeadhoax.com.. daha da birşeyler dolanıyor tabi sanal arenada..
??bastırılmaya bu kadar muhalif olan beatles, böyle bir durumda grubun dağılma kaygısıyla susmuş olabilir mi? Ya da alttan alttan ipuçlarını döşediler mi gerçekten? Kaldı ki gelişmiş CSI yöntemleri dizilerde bile birbirleriyle aşık atarken, böyle bir konuda armut mu topluyor?
Bunları bir büyüğümüze anlatsak, vereceği cevap net: “Delinin biri kuyuya taş atmış, 40 akıllı çıkarmaya çalışıyor..”
Daha fazla ayrıntı; ilerleyen bölümlerde.. ;)

Aralık 23, 2009

kısadevrenin bi de böylesi..

Aklın kısadevrede yandığı bi an var. Kamera odasındaki tüm ekranların donması gibi.. panik olunması gereken ama onu bile olamadığın.. Hangi sinapsisin eli kimin cebinde belli değil, taşıyıcılar ordan oraya atlayıp duruyo ve işte o an ; kaos! Ve hatta yokoluş!
Karşılaşma, acı, sevinç, inanamama, kitlenme, fazla yükleme.. ve sonrası patlayarak bir üst boyuta çıkma. Tüm renklerin toplanıp beyaz etmesi gibi.. var olmadığın an..

Sen an'ını nerede hükmettin?

müldür'den..

...

seçkin bir bataktınız
derinliklerde sessiz ve tekil
belki iyiniyetinizi hiç yitirmediniz
ama en görkemli ânında ayrıcalığınızın
çıkmaz bir sokağa benzediniz

seçkin bir bataktınız
güzellik tutkunluğu/incelmiş duyarlık
sizindi tüm yaşam şimdi değil artık

neden
acının buzulları/ölü yürek
neden yılgın ellerle her gün
kendini yeniden ören hüzün

batak büyüdü...

öyle anlar vardı ki
elle tutulabilirdi coşku
seçkindik ve kanarak yaşıyorduk
ışık körelmişti gözlerimizde
soluksuz kaldık
batak büyüdüğünde

ihaneti çevirin
çevirin yüreğinizi
yaşam devingen bir nehir işte
ışıtıyor sizi



lâle müldür
1976

Aralık 22, 2009

pardon?!?

geçenlerde bir gece, kızıltoprak'tan geçiyoruz ayşe sultanla beraber, ışıklarda durduk. muhabbet ediyoruz bi taraftan da.
Birden gözüm migrosun yanındaki duvara takıldı. Üzerinde kocaman bir afiş.. ben mi yanlış okuyorum, yoksa dalga mı geçiyor bu adamlar, diye bakakaldım bi süre. Benim jeton düşene kadar, tesisat kısadevre yaptı haliyle..
kallavi afişin sloganı:“69’u çok seveceksiniz!”. her harf kafamdan büyük.. yazının yanında da 32 diş gülümseyen güzel bi abla var. birden ayşe'nin sesi uzaktan gelmeye başladı. Sonra lafını kesip, afişi göstermemle kopmamız bir oldu zaten.. :))
Mevzu bahis; bir uçak firmasının ilk 69 koltuğu 69 TL’den satışa çıkarması vesilesi ile 69’u sevdirme çabaları..
Ya ben çok fesatım, ya bunu yapan ajans ziyadesiyle pij.. ve onay veren patronları da tebrik etmek lazım. ya tabuları yıkmakta öncülük ediyolar ya da toplantı esnasında akılları başka yerdeydi. Bu arada, reklam hakkında bu şekilde konuşulacağını düşünerek de karar vermiş olabilirler tabi..
Velhasıl yurdumda gelişen bi espri anlayışı var, takdir ettim.. ;) bi de ajanstaki ekip ne eğlenmiştir bunu çıkartırken :D

Aralık 15, 2009

o an..

fotoğraf kime ait bilmiyorum ama cannes dünya fotoğraf ödülleri yarışmasında finale kalan amatör fotoğraflardan biriymiş..
tebrikler..

yokluk tepesi..


bu fena mülküne ibretle nazar kıl, ey can,
gafleti eyle heba,halî değildir meydan.

hani sultan süleyman, hani iskender han?
sat hezar ömrü sürûr ile geçir sen bir an.

ne güle, bülbüle bakî a gözüm bağ-ı cihan,
kime yâr oldu muradınca felek-i devr-i zaman.

a'mâk-ı hayal'den..
* Ey can! yok olacak bu âleme ibretle bak. gafletten kurtul, meydan boş değildir. sultan süleyman ve iskender han neredeler? yüzbin senelik ömrü neşe içinde geçirsen de, aslında hepsi "bir an"dan ibarettir. a gözüm! cihan denen bu bahçe ne güle, ne bülbüle kalacaktır. zaten felek, kime isteğine göre yâr olmuştur.

Aralık 11, 2009

Neyzen'im geldi dile..

Soruyorlar:" Neyzen, çalarken mi neşelenirsin, yoksa neşeli olduğun zaman mı çalarsın?"

Maliye bakanı hakkında yolsuzluk dedikodularının dolaştığı bir dönemdir.

Neyzen : "Maliye vekili değilim ki, çalarken zevk alayım!"

Bazı şeyler hiç değişmiyor sanırım..

5 şişede bir ömür..

Türk evladı olarak ortaya rakı konulabilir belki ama hadise hepitopu bu işte..

Aralık 08, 2009

işin aslı..


bundan 29 yıl önce bugün, john lennon vurulduktan sonra, genç ruhlular ve delikanlılar bu duvara onun bir resmini çizmişler. sonra polis silmiş.. onlar yine çizmiş, polis yine silmiş.. şeklinde devam ederken polis artık pes etmiş ve duvarı rahat bırakmış. o günden sonra da önünegelen duvara birşeyler karalamış. ekseriyetle beatles'ın sözlerine rastlanmakla beraber, düzene ve polise karşı binbir çeşit rengarenk ifade var üzerinde..


yukarıdaki fotoğraflar: kemiKsiz - prag/ekim '09

bu da 2004 yılından bir fotoğraf.. (kim çekmiş bilmiyorum)

güzel uyu..

Aralık 07, 2009

11. uluslararası istanbul bienali..

The project by Etcetera
fotoğraf: kemiKsiz - istanbul/ekim '09

Aralık 01, 2009

funny headset from samsung



sanki her an kulaktan kayıp düşecek hissi verseler de, gayet yaratıcı olmuşlar kanımca. gerisi de gelsin bi zahmet..

Kasım 26, 2009

bu bayrama dair..

biraz ziyaret, biraz lezzet..
çocukları mutlu etme, çikolataların en bi güzellerinden 2 onlara, bi kendime ;)
kesim güdüm işleri için elden birşey gelmez, zira diğer günler yenen et nereden geliyo ki diyesim var, yoksa benim etle aram zaten hep nanay!
hem adam gibi yapıldıktan sonra, paylaşım güzel şey malumunuz.. benim içimi burkan, çocukların yarı kafası sallanarak turlayan danaları, 1 hafta elleriyle besledikleri koçların kanlarını seyre maruz kalmaları olabilir. diğer taraftan ben de senelerce aynı görüntülerle büyüdüm. farkında olmadıklarımı saymazsak, çatlak matlak da olsa, kafamın çok etkilenmediğini düşünüyor olsam da o noktaya bi şerh düşmekte fayda var..
yolların,alışveriş kürelerinin ve bilumum yeşilliğin insan kaynaması sorunsalının yanında, bu bayram hepsini gözardı edip, istanbul'u göresim var. zira özledim kendilerini. içinde olup da dışında kaldım kaç zaman. darılır, küser.. o kadar hukuk var, ahde vefa var.. sorarlar adama "haddini nerde unuttun" diye.. neyse abartmayalım.
neticede kendimi bi hatırlama arası bu şimdi, idareli kullanalım.
hadi bakalım çocuklar, toparlanın yarın bayram..
tabii unutmadan size de
MUTLU BAYRAMLAR..






Kasım 20, 2009

Kasım 14, 2009

eduardo galeano..



yakından bakınca kimse normal değildir!

imza;



diğer bir takdir ettiğim kitabı:


hele temcit pilavı gibi tekrarladığı bir vecizesi vardır ki bu kitapta;

... az sabır, biraz sonra bu başlıkta..

Kasım 09, 2009

gecelerden bir gece..

Önce alt köşeden başlıyorum. Daha önce birkaç ufak tefek söküğün hakkından gelmedim değil ama, dikişte usta olduğum da söylenemez. Yeşil iplik seçmemin de özel bir nedeni yok zaten. Ama ten rengiyle her zaman uyumlu olduğunu düşünmüşümdür. Özellikle de benimki gibi sarımtırak bir benziniz varsa.. Annemin öğrettiği makina dikişini yapmayı ben de isterdim tabi ama bu kadar kalın bir deride pek kullanışlı değil.
Bir taraftan dikip, bir taraftan da aynada kendime bakıyorum. Sağ köşe olmuş karşımda sol köşe. Hoş, görmesem böyle karşımda, farkında bile olamıycam kendi burnumu diktiğimin. Zerre acı hissetmedim zira şu ana kadar ki; ortalara geldim sayılır. İlginçtir kan da görünmüyor meydanlarda. Bir makasla sarhoş adımları takibinde kesilmiş ama ufalanmamış, parça pinçik püsküllenmemiş iki yakayı buluşturuyorum. Nasıl bu kadar hissiz olabiliyorum, anlamıyorum.. burnun aşağısındaki son kıvrımın kökünü takip ediyorum. Sanki flütün en küçük parçasını, ortadaki delikli bölüme monte eder gibi bir halim var. Bendeki sol, aynadaki sağ tarafa yaklaştıkça inceden bir sızı duyuyorum. Sanki burnumdaki her iğne darbesi, sinüsümün öbür ucunda sızlıyor. Burası biraz daha zorlayacak gibi.
Daha önce hiç bu kadar sıkı bir darbe yememiştim. O güne kadar dikişsiz atlattığım tüm badirelerden sonra, bırak hüsrana uğramayı, pamuklarda yatarım diye düşünüyordum. Ama kazın ayağı öyle değilmiş işte..
Geldik en kilit noktaya; düğüm. Yeterli büyüklükte olmazsa, bütün emekler boşa gider. Ama görünürse de dışarıdan, yaptığım işin anlamı kalmaz. En estetik şekilde kalkmak lazım altından, e şanımız yürüsün.. İki kere doluyorum düğümü çevresinde ve uzanan ipliği eğiyorum içeriye doğru. Müthiş bir manzara; yamalı burun. Yaması da orjnal, dikişi de.. ve artık biraz daha ağır.. burun da, ağlamak da, gülmek de..

Ekim 17, 2009

Ekim 14, 2009

Ekim 12, 2009

her gün bir adet fındık !!?!


Tay-yeep’in akp, fındık dikim alanını 642 bin hektardan, 406 bin hektara indiriyor(muş)!
Burada bir es’ verip, AB’nin bize dayatmak istediği istihdam planına göz atalım ;
buyurdukları; tarımı %10’a indirmek
Endüstri ( imalat ve inşaat) için de %20 lik bi kotaları var paşaların.
Hizmeti de, diyorlar ki; %70 yapacaksın! Yoksa..

Peki sonra... şimdi pulp fiction’ı yâd edip başa dönelim..
Sonra fındık dikim alanlarını düşüreceksin.
Biz mazotun fiyatını arttırıcaz, gübre ve ilaç fiyatlarını el değmez hale geitricez.ama senin mahsulûn fiyatı sabit kalacak..
Zaten sen dünyadaki en büyük pamuk ihracatçılarından biriyken, şimdi onun da %50’sini ithal eder durumdasın.
Alışıksın sen , dokunmaz sana.. ver coşkuyu..

küçük bir ayrıntı; Türkiye dünyada en çok fındık üreten ve ihraç eden memleket, yıllık cirosu 2 milyar doları bulabiliyor(du)..

Yorum sizin..

Hazır imkân varken, esirgemeyin.
Zira ileride kağıt yemek zorunda kalırsak, kafamız şimdiki kadar bile çalışamayacak..

yollarda

fotoğraf: kemiKsiz - bodrum/eylül '09

saddlepose

*ayın teması


ashes & snow

bulun & izleyin..








tamam olana dek devam.. ?

peki var mı bu -tamam- , nam-ı diğer -vecd- ? ..