Ağustos 31, 2009

O satıh bütün vatandır..

''Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, Vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz''...
M. Kemal Atatürk


gerektiğinde kar üzerinde uyuyup, birebir cephede vatanı savunan kahramanlara bakıp hiç mi utanmaz bugün vatanın dört bir tarafını satan aymazlar?!! hiç kimse mi satmadı bugüne kadar, diye de soruyor olabilirsiniz. ama bu şekli görmedik hiç, bu kadar göstere göstere ve bu kadar hayâsızca satılmadık daha önce. bu yaptıklarını kanına sığdırabilenler; ki onlar kendilerini nicelerinden evlâ sanarak yanlışa düşenlerdir, azabın her harfini yaşayarak öğrensinler!

Ağustos 30, 2009

Atatürk 30 Ağustos'u anlatıyor..

Büyük Taarruz'un mimarı Atatürk, Büyük Nutku'nda 30 Ağustos'u şöyle anlatıyor..

''...Efendiler, 26/27 Ağustos günlerinde, yani iki gün içinde, düşmanın Karahisar'ın güneyinde 50 ve doğusunda 20,30 kilometre uzunluğundaki müstahkem cephelerini düşürdük. Yenilen düşman ordusunun bütün kuvvetlerini, 30 Ağustos'a kadar Aslıhanlar yöresinde kuşattık. 30 Ağustosta yaptığımız savaş sonunda düşmanın ana kuvvetlerini yok ettik ve esir aldık. Düşman ordusunun başkomutanlığını yapan General Trikopis de esirler arasına girdi. Demek ki, tasarladığımız kesin sonuç, beş günde alınmış oldu. 31 Ağustos 1922 günü ordularımız ana kuvvetleriyle İzmir'e doğru yol alırken diğer birlikleriyle de düşmanın Eskişehir'in kuzeyinde bulunan kuvvetlerini yenmek üzere ilerliyorlardı.
Doğrudan doğruya bana gönderilen bir telsiz telgrafta da İzmir'deki İtilaf Devletleri konsoloslarına benimle görüşmelerde bulunma yetkisinin verildiği bildirilerek, onlarla hangi gün ve nerede buluşabileceğim soruluyordu. Buna verdiğim cevapta da 9 Eylül 1922'de Kemalpaşa'da görüşebileceğimizi bildirmiştim. Gerçekten de söz verdiğim gün, ben Kemalpaşa'da bulundum. Fakat görüşme isteyenler orada değildi. Çünkü ordularımız, İzmir Rıhtımında ilk verdiğim hedefe, Akdeniz'e ulaşmış bulunuyorlardı.

Saygıdeğer efendiler,
Afyonkarahisar-Dumlupınar Meydan Muharebesini ve ondan sonra düşman ordusunu tamamiyle yok eden veya esir eden ve kılıç artıklarını Akdeniz'e, Marmara'ya döken harekatımızı açıklayıcı ve vasıflandırıcı söz söylemeyi gereksiz sayarım.
Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu harekat Türk ordusunun, Türk subay ve komuta heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihe bir kere daha geçiren muazzam bir eserdir.
Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklal düşüncesinin ölümsüz bir abidesidir. Bu eseri yaratan bir milletin evladı, bir ordunun başkomutanı olduğumdan, mutluluk ve bahtiyarlığım sonsuzdur.''

M.Kemal Atatürk

Ağustos 29, 2009

di mi ama!!


Birinin yüzünü görmemeye nerede başlarsınız? ya sesini duymamaya? hadi ses ayrı dava, söylediklerini diyelim. kulaktaki bir nevi dönüştürücü kâh yansıtıp, kâh tüplü televizyon gibi çarpıtıp, kulaktan kulağanın son halkası yapıyorsa seni..
ne zaman başlamıştır bu var-sayım?

bu astigmat duygulanım..

Ağustos 28, 2009

"Su'ydum ben geçiyordum.."

Her insanın kendi mitologyası vardır. Bu da bu kurulu dünya değildir. Yarattığı dünyadır. Yazmak bu yüzden bilinmeyene açılmak demektir. Sevdiğim yerleri düşündüğümde, odaların, kitapların, masaların dışına pek taşmıyor bu. Her zaman başımı alıp çıksam, oralara da kendimi götürdüğümden olacak, kendimi yine odalarla, kitaplarla çevrili buluyorum.Manzara sanki beni ilgilendirmemiştir. Herşey beni ilk anda korkunç ilgilendirir, ama sonra sevdiğimi, bağlandığımı sandığım manzaraya arkamı dönüveririm.Bu yüzden dünyada benim kadar manzarayı kolay eskiten biri olamaz sanırım.Aradığım, vazgeçemediğim birşey varsa, o da bir avuç gökyüzüdür! Onu nerede bulursam, oraya ısınıveririm, severim orasını.Büyük keyiflerim olmadı benim. Her yere, her şeye yazılacak birşey diye baktım.Bu yüzden sevdiğim yerleri düşündüğümde, büyük, küçük odaların masa başları geliyor aklıma.Hep uzun, küçük masaları sevdim. Onların kıyısına kıvrılıp oturdum. Nerde, kurşunkalemlerim, dolmakalemlerim, uçlarım, çeşit çeşit renkli, renksiz kağıtlarım, pipolarım, tütünlerim, kitaplarım olmuşsa, oraları, yalnız oralarını sevdim.

Elbet ben de herkes gibi sokakları, kahveleri, kırları görmek için çıktım. Bu bir şiiri bitirdiğim zamana rastlarsa, kentlerin en kalabalık yerlerine koşarım, insanların arasına en çok o zaman koşmak isterim. Bir şiir yürümüyorsa, o zaman tenha yerleri seçerim; boş bir kahvede, meyhanede, lokantada oturamadığım halde, böyle bir durumda birden kimsesiz yerler, masalar ararım. Bu yerlerin de hep ikinci, üçüncü sınıf yerler olmasını isterim. Kendimi en çok oralarda rahatlamış duyarım.

Evde en çok sevdiğim yer, evin iç avlusudur. Hiçbir şey görünmez oradan, ama tavanım gökyüzüdür. Yerimden kımıldasam denizi görürüm, ama ben onu görmem. Denizi ancak içindeyken severim, bakmam ona. Bir yaprağı, bir taş parçasını, bir su birikintisini rahatça yeğleyebilirim ona. Aslında kendini tanımak için yazar her yazar. Kendi tarihini, kendi coğrafyasını kurmak için. Bunun için seçtiğim yerler, beni yansıttıkları ölçüde vardır. Benim coğrafyamdır onlar. Burada (Halikarnassos'ta), kentin dışında Yokuşbaşı'nda bir köy kahvesi vardır, köylüler, orman koruyucuları, bekçilerdir müşterileri. Oraya giderim, orada kendimden çıkmış gibi olurum.

İstanbul'da en sevdiğim yer Cumhuriyet Meyhanesi'dir. Ama benim asıl arkadaşım İstanbul'dur, onu yerlerle bölmek istemem. Aslında küçük bir gökyüzünün olduğu her yer benim sevdiğim yerdir. 'Yaşadım ben, okudum' diyen J.Luis Borges gibi ben de: Ben bu dünyaya yazmak için baktım, demek isterim. Dünya beni doğrulamak içindir: Dünyaya öyle bakarım. Benim adıma çalışan bir yerdir çünkü dünya.Her gün onu yeniden kurarım.

Şair yarattığı yere dünya diye bakar.

İlhan Berk
Kült Kitap
"En Çok Sevdiğim Yerler mi?"
---------------------------------------------------------------------------------
''Yazmak mutsuzluktur, mutlu insan yazmaz
Bu yeryüzünü olduğu gibi görmeme engel olan
Ve bana bu yeryüzünü cehennem eden
Bu yazmak eyleminden kurtulduğum,
mutlu olduğum bir tek şey var:
Resim yapmak...''

İlhan Berk

ruhun şâd olsun..

Julien Plenti is... Skyscraper

Interpol’ün sesi Paul Banks’in Julien Plenti ismiyle çıkardığı ilk solo albümü ağustos 2009’da huzura geldi. Hepsini isterim derseniz burdan, bi kuple seyreylemek lazım derseniz de şuracıktan yakın..

Ağustos 25, 2009

alemler

Uykuya dalmadan hemen önce başka insanların seslerini duyarım bazen. Tanımadığım insanlar çoğunlukla. Fısıldaşırlar.. Herşey çok sessiz olmalı o anlarda. İçinde kaç kişi yaşıyorsan artık, hepsi susmalı. Yoksa duymak zor zanaat. Bir yükseliştir bu. Birine yükselmek gibi, bir yemeğe ya da sonsuz denize yükselmek gibi aynı. Ruhunun katman değiştirirken atmosferde yanmasıdır. Tümüyle kutlu birşey.. Saklı bir ayin, bir davet.. neydi o sevdiğim deyim;**büyülü gerçekçilik!!
Bu büyü korkutmaz seni.. ne sesler, ne söylenenler.. uyumadan önce mutlu olurum işte göreceklerimin heyecanından. Sıkılganlıkların baş ilacı! Gel bildiğin gibi..
Bazen ardı arkası kesilmeyen görüntüler gelmeye başlar. Yanlış olmasın, hiç öyle bağlantılı değiller birbirleriyle..?.. Saçma! Üst beyin mantığına uygun görünmeyebilirler, diyelim. Beyin kutusu bize nelerle mesaj verir de, zavallı korteksimiz dev sanır acizâne aklını ve burun kıvırır bilinciyle. O noktada uyku yetişir işte; sevgili katalizör! Bir doz da bilinçsizlik.. tamam canım, karıştırabilirsin sonsuzluk iksirini!
Çocukken başlamıştım bu oyunları oynamaya.. seyredemediğim çizgifilmler belirmeye başladı önce uyku perdelerinde. Sıkıldığım için pilavın beyazından, pembesini koyuyordum tabağıma . Clementine’i daha tanımıyodum o zamanlar ama yürüyemesem de yürümeye başlardım herhal rüyalarımda. Dünyanın en harika oyuncağı legolarla bütün gün yaptığım yap-boz evlerin içinde olma dürtüsüyle, giyince tepetaklak bile yürünebilineceğine inandığım ayakkabılar izdivaç edince, ben renkli duvarlarda ine çıka ilerlerdim..
Ne oldu da uçmayı unuttuk rüyalarda? Kiminle konuşsam, çocukken rüyasında uçabiliyormuş, sonra kesilmiş ardı. Hmm, biryerlerde bi karadelik olmalı! Çeşitli teknikleri kendilerine yol edip, büyük adımlarla zıplayıp, hoplayıp sonra uçuşa geçenleri sahnenin diğer tarafına alıyoruz, bundan bahsetmiyorum zira. Şakkadanak hop uçuvermekten bahsediyorum. Kanatlarımız kırıldı büyürken bir yerlerde.. “Hey now all you children! Leave your lights on! You better leave your lights on!” ki; sizden feyz alalım..
Bu beklentiler beynime bir takım mutluluk hormonları salgılatıyor işte.. bu aralar kapıma pek uğramıyor rüyadan hatıralar. İlla ki geliyorlardır ama, parmak uçlarında geçiyor ya ziyaretleri, güceniyorum.. yine çevremdekileri delirtmek istyorum “saçma sapan”(!?!) ve heyecanlı rüyalarımla.. bi istiare, durumu kotarır mı? .. ;)
Ben biterim, bu konu bitmez. Arada gönderirim birkaç rüya, idare edin..
ve tabii ki **Sonsuz sevgiler Nazlı Eray..

görsel1:Lisa Yarost & görsel2: Ryan Allen

Ağustos 22, 2009

geç doğduk

geeeç!!!!..



'' Bir yaprak düştü sesi duydum,sestir varoluş ''
İlhan Berk

örtmenim!

Selçuk Erdem

Ağustos 21, 2009

'09 model Bolt!


0-100 m: 9.58
0-200 m: 19.19
takas kabul edilmez!!











"ich bin ein Berlino"

Ağustos 20, 2009

...



fotoğraf: kemiksiz, alaçatı/ağustos'09

Ağustos 14, 2009

Ağustos 12, 2009

RH Negatif

Bir Aforizma
Şair!.. Sen hayatında, şiirin öfke olduğunu düşündün mü hiç? Şiirin ne olduğu soru edilirken kırk türlü yanıt verilmiş. Belki de bunların büyük yüzdesi cük düşmüş olmasına karşın, ben şunu savlayacağım: Şiir bir öfkedir! Öfke yürütüldüğü an, aslında bir gerilladır (ve gerilla da tek başına yapılmıştır ve şiir dediğimiz tek başına yürütülmüş bir öfke, bir gerilladır).Garibaldi gibi yere serilip, yerden kalkılır. Sinan gibi yere düşer. İsaya benzer deniz gibi. Göğe ağar. Şiir bir büyük kaldıraçtır... Daha doğrusu bir kriko... Kendi elinlen, daha doğrusu kendi zekerinnen kendi kendini kaldırırsın. Göğe doğru değil, yine bu memleketin toprağına. Çünkü bütün şairler eski bir tabirle kaybolurlar. Ama kaybolmazlar kendi topraklarında.
Yaşasın toprak!..

Can Yücel

----
Sen bir sazsın
Rüzgâr vurdukça üstüne tınlayan
Ellerin olabilir ama parmakların
Daha çok rüzgâr
Yıldız poyraz en iyisi
Sen bir sazsın artık
Tınlayacaksın
En gizemli seslerini evrenin
Suretinde açan menekşelerleyin
Belli etmeden hiç
Bir tın
Bir çın
Bir can
Bir canan
Babamın değdiğince

"XVI"
Can Yücel
ruhun şad olsun..

fotoğraf: kemiksiz, eski datça/haziran'06

Ağustos 10, 2009

Ağustos 03, 2009

11 büyük sayı!


kadınların 11 ay merkezine sahip oldukları tespit edilmiş.denilene göre; her nokta başka bir duyguyu temsil etmekle beraber, hatun kişinin halet-i ruhiyesi bu noktalara göre şekil alıyor.bir nevi ay döngüsü.. bu 11 merkez takriben 2,5 günde bir değişiyor ve döngü kendini yaklaşık 28 günde tamamlıyor.

ilk öğrendiğimde, dedim ki; kadınların suçu yokmuş!! kütle çekim kanununa kurban edilmişler! akabinde çevrelerinde kim var yok, onları da sürüklemişler.. nedir o zaman? bu döngüyü çözmek gerektiğine dealelettir. her hatun kendine bi baksın, noktasını bulsun,gidişatı takip etsin, o da yanındakiler de mutlu mesut yaşasın..

kimmiş bunlar;
alın : sabitlik, kararlılık. hiçbirşey onu durduğu yerden 1 mm.bile oynatamaz!
kaşlar: hayalperestlik, yaratıcılık. Kumdan kaleler yaptırabilir..
yanaklar: duygusal dengesizlik, öngörülemezlik, kontrol dışı olma hali.tehlikeli bir nokta !!
dudaklar: iletişime açıklık, dışa dönüklük, konuşkanlık..
kulak memeleri: akıllılık, değerlere ve etiğe bağlılık..
boyun arkası : hassaslık, romantiklik. bir çiçekle bile tavlanılabilir olma.
göğüsler: şevkatli olma, eli açıklık. aptal yerine konmaya müsait bir hâl.
göbek deliği : güvensizlik, korunmasızlık, savunmasızlık
iç bacaklar: onaylama, tasdik etmeye yatkınlık
klitoris: dışadönüklük, sosyallik, çekicilik
vajina: kişisel veya kültürel bazda paylaşım.daha derin ve samimi derecede sosyalleşme isteği duyma.


a unutmadan! erkeklerde sadece bir merkez varmış ve değişmiyormuş!!

üzgünüm yanıldınız..

çene!! (halâ bir çeviri hatası olabileceğini düşünmeden edemiyorum !!)